İzlanda’ya gitmeden önce bu kadar şahane bir ülke ile karşılaşacağımı tahmin dahi etmiyordum, ama bildiğim tek bir şey vardı, o da Blue Lagoon’e girmeden dönersem bu gezinin yarım kalacağı. Senenin başında bir hevesle aldığım seyahat defterinin en arkasına bir “bucket list” (yapılacaklar listesi) oluşturmuştum ve gayri ihtiyari en üste de İzlanda’daki Blue Lagoon’ü yazmıştım. Kim bilebilirdi ki ondan birkaç ay sonra bu hayal gerçek olacak!
Okuduğum blog yazılarında Blue Lagoon’e giriş için satılan biletlerin çok çabuk tükendiği yazılmıştı hep, bir panikle bilet bakmaya başladık.
Giriş için 3 paket seçeneği sunuluyor ve her paket, lagüne girişe ek olarak birkaç şey daha sağlıyor.
Comfort: ($56’dan başlıyor) Giriş + Silica çamur maskesi + Havlu + 1 içecek
Premium: ($80’dan başlıyor) Giriş + Silica çamur maskesi + Havlu + 1 içecek + Seçeceğiniz 2. maske + Terlik + Bornoz (Havludan hariç) + Restoran rezervasyonu (yemek dahil değil, sadece rezervasyon sağlıyor!) + Yemek yerseniz şampanya ikramı
Luxury: $635’dan başlıyor, içeriği yazmaya gerek yok sanırım 🙂
Güncel seçenekler ve rezervasyon için Blue Lagoon‘ün websitesine bakabilirsiniz.
Bilet alırken dikkat edeceğiniz bir diğer nokta ise giriş saati. Giriş saatiniz ne kadar tercih edilebilir bir saat olursa fiyat o kadar artıyor. Sabahın çok erken saatlerinde ve akşama yaklaştıkça fiyatlar daha ucuz. Biz uzun tartışmalar sonunda bileti 5 Mart’ta yani gitmeden 10 gün önce aldık. Bizim paketimiz tabii ki “Comfort” seçeneğiydi.
Akşamüstü 17.00’de giriş için aldığımız bu bilete kişi başı 9.990 ISK (yaklaşık $95) ödedik.
Blue Lagoon’e girdiğiniz anda çıkış saatinizi siz belirliyorsunuz. Önce giriş için sıraya girip, paketinize dahil olan havluları almak ve soyunma odalarını kullanmak için kolunuza bir bileklik veriliyor. Ardından soyunma odalarına geçip eşyalarınızı dolaplara kilitliyor, mayolarınızı giyiyor ve lagüne ilerliyorsunuz. Girmeden görevliler duş almanızı söyleyecek, duş esnasında orada sizin için tahsis edilmiş saç kremlerini saçlarınıza boca edin ve o şekilde bırakın. Çünkü lagünün içindeki maddeler saçınızı onulmaz bir hale sokuyor. Bu yüzden oradaki özel saç kremlerini saçınıza sürüp bunu bir nebze de olsa önlemelisiniz. Kafasında 1 koli yumurta kırılmış gibi bir halde lagüne doğru ilerlemeye hazırsınız artık. Suyun sıcaklığı 38 derece iken, dışarıda sıcaklığın eksilerde olduğunu unutmayın, dolayısıyla mayoyla kıçınız başınız donmadan hızla suya girmelisiniz.
Biliyorum, suda fotoğraf çekilmek isteyeceksiniz Onun için de telefonları riske atmamak için ya su geçirmez kılıfa koyun, ya da yanınıza aksiyon kamerası (GoPro vb.) alın. Su buharı çok fazla olduğundan bir süre sonra ekranlar buğulanıp Samanyolu TV dizisi gibi olacak, o yüzden ne kadar çabuk çekerseniz o kadar iyi.
Bizim giriş saatini akşamüstüne denk getirmemizin sebebi hem gündüzünü hem de gecesini görebilmekti. Hava kararana kadar lagünde kaldık. O his o kadar güzel ki tarif edemem. Lagünün içine kurulan iki farklı tesis var, bilekliklerinizi göstererek oralardan maske sürdürüp, paketinize dahil olan içeceği alabiliyorsunuz. Dışarıda kar yağarken, 38 derece sıcaklıktaki masmavi bir suyun içinde bir şeyler içmek şahane bir duygu, bana inanın.
Biz Blue Lagoon’e girme işini tatilin son gününe bıraktık. Seyahatin yorgunluğunu atar, ardından da evimize döneriz diye düşündük. Keflavik Havaalanı’na yaklaşık 15-20 dk uzaklıkta, Reykjavik’e ise yarım saat uzaklıkta. Dolayısıyla siz de Keflavik Havaalanı’ndan gidip döneceğiniz için ya gidişte ya da dönüşte Keflavik ya da Reykjavik’te kalıp Blue Lagoon’e girebilirsiniz.